“Ben çocuklardan yanayım. Onlarla beraber olup onlara yardımcı olmak istiyorum. Bir anne, bir öğretmen, bir abla olarak onlarla aynı yöne bakıp olayları okurlarımla aynı açıdan görebiliyorum.”
Damla Yayınevi’nden çıkan “Gizli Dedektiflik Bürosu” serinizle okuyucularınızdan büyük bir ilgi gördünüz. Siz değerli yazarımızdan çocuklar için yazmaya ne zaman ve niçin karar verdiğinizi bizlerle paylaşmanızı dilesek, neler söylemek istersiniz?
Yazar olma fikri çocukken aklımda filizlenmişti. Çocuklar için yazmaya karar vermem ise üniversite 2. ve 3. sınıfta gördüğüm “Çocuk Edebiyatı” dersiyle oldu. O yıllarda çocuk edebiyatı yazarı oldukça azdı ve bu alanda daha çok çalışma yapılması gerektiğini düşündüm. O günden sonra çocuk kitapları yazmaya başladım.
“İlya’nın Sırrı” kitabınız yazarlık kariyerinizdeki ilk bilim kurgu kitabı mı? Bize bu kitap ve yazılış süreciyle ilgili kısa bir bilgilendirmede bulunabilir misiniz?
İlya’nın Sırrı ilk bilim kurgu romanım.
Bir dönem uzaylı var mı, yok mu sorusu üzerinde oldukça fazla düşündüm, araştırdım. Sonrasında karşın İlya’nın Sırrı aklımda şekillenmeye başladı. Çok keyif alarak yazdığım bir kitaptır. Oldukça kısa sürede bitirmiştim. Romanım, ileriki yüzyıllarda olması muhtemel olaylara dayanmakta. Kitapta keskin dönemeçler ve ilginç sürprizler de var.
Türkiye’de dedektiflik ve bilim kurgu türlerinde eserler verirken -hele ki verilen eserler çocuklar için yazılmışsa- yazarın imkânlarını zorlayan unsurlar nelerdir?
Konu ya da o konuyu kurgulamak konusunda sıkıntı yaşamıyorum. Beni asıl zorlayan sade ve yalın bir anlatımla detaylara dayalı bir hikâyeyi anlatmak. Özellikle polisiyelerde detaylar oldukça önemli; fakat çocukları detaylarla yorarsanız okumaktan sıkılırlar. Bu yüzden hem onları eğlendirmek hem de zihinlerini yoracak problemler geliştirmek gerekiyor. Bunun dışında dayatmacı bir tutum içinde olmamak ya da okuyucuları yanlış yönlendirecek mesajlar vermemek de çok önemli.
Yazdığınız eserlerde Esra Avgören’in çocukluğundan mümkün olduğunca yararlanıyor musunuz?
Bir kitabım var, tamamıyla çocukluğumda kazandığım anılarımla harmanladığım. Adı, “Babamın Hazine Haritası.” Onun dışında çocukluk anılarımdan yola çıkarak yazdım dediğim bir kitap şu an yok. Fakat Esra Avgören’in yazarken çocukluğundan yararlanmaması mümkün değil. Çocuk olmadan çocukların nasıl hissedeceğini bilmek zor olurdu herhâlde.
Yazdığınız eserlerle gelecekte de okunacak olma hissi nasıl bir duygudur? Kitaplarınızı kurgularken bu hissiyatla yazmaya oturmanın mürekkebin katkısı ne kadar olsa gerek?
Çocukken yazar olmaya karar verdim demiştim ya! Bu kararı verirken eserlerimin ben öldükten sonra da okunacak olması beni çok cezbetmişti. Çünkü yanımda olmayan, yüzünü görmediğim, hatta hayatta olmayan yazarların kitaplarını okuyabiliyordum. Kısacası yazdığım eserlerin gelecekte de okunacak olması muhteşem bir duygu! Ayrıca bilim kurgu yazıyorsanız biraz da riskli.
Kitaplarınızda macera ve heyecan vurgusu yaparken eğitici unsurların da bulunmasına dikkat ediyor musunuz? Bir öğretmen ya da anne ve baba, sizin kitaplarınızı niçin tavsiye etsin?
Yazarken ille de burada şu kuralı yerleştirmeliyim, çok etik olur diye işe başlamıyorum. Ben yaşarken nasıl yol alıyorsam, adalet, hak, ahlak ve diğer konularda nasıl yaşanması gerektiğine inanıyorsam, kendimi hiç yormadan öyle yazıyorum. Bu yüzden çocuklar için yazmanın zor olduğunu düşünüyorum. Eğer siz doğru düzgün yaşamıyorsanız, doğruyu hissedemezsiniz ve yazarken de dayatmacı kurallar bağıran bir hoparlör gibi olursunuz. Diğer yandan yaşantınızda bir çocuğa örnek olabilecek unsurlara dikkat ediyorsanız, yazarken özel bir dikkat gerektirmeden ilerler ve hikâyenin içinde eğreti olmayan öğretileri yerleştirirsiniz.
Benim kitaplarım niçin tavsiye edilsin? Öncelikle şunun için: Ben çocuklardan yanayım. Onlarla beraber olup onlara yardımcı olmak istiyorum. Bir anne, bir öğretmen, bir abla olarak onlarla aynı yöne bakıp olayları okurlarımla aynı açıdan görebiliyorum. Bu yüzden benim tavsiyelerim onları rahatsız etmiyor.
Çocukken okumaktan haz aldığınız, baş ucunuzdan eksik etmediğiniz yazarlar kimlerdi?
Neden bilmiyorum, isimleri çok iyi kaydetmemişim hafızama; fakat konuları, okuduğum öykülerin konularını çok net hatırlıyorum. Bu hatırladığım öykülerin çoğu da Ömer Seyfettin’e çıkıyor.
Esra Hanım, çocuklar için yazmanın olmazsa olmaz birkaç şartını sıralamanızı istesek nasıl bir sıralama sunardınız?
Üç ya da dört çocukla oturup saatlerce sohbet edebiliyor ve bu sohbetten zevk alabiliyor olmak gerekli öncelikle. Bu şekilde neyi mi ölçersiniz?
1) Çocukların istediği kadar hızlı düşünebiliyor musunuz?
2) Onların anlayacağı kelimelerle konuşabiliyor musunuz?
3) Sohbet sırasında olumlu mesajlar gönderebiliyor musunuz?
4) Son olarak da onlarla vakit geçirmekten mutlu olabiliyor musunuz?
Mutlu olmadan hiçbir işi iyi yapamazsınız.
Röportaj: Ahmet Özel Eğitim Dünyası Sayı: 3 İlkbahar 2012