Söyleşi,

Nehir Aydın Gökduman ile Çocuk Edebiyatı Üzerine

Nehir Aydın Gökduman ile Çocuk Edebiyatı Üzerine

Sizi öykülerinizden ve çocuk edebiyatı alanında yazdığınız kitaplardan tanıyoruz. Yazacağınız metinleri nasıl planlıyorsunuz ve hedefleriniz neler?

Öykülerimi, masallarımı, çocuk romanlarımı hayatın içindeki gözlem ve notlarımla besliyorum öncelikle… Reel olmaya ama bunu yaparken olumsuz bir duruş göstermemeye gayret ediyorum. Herhâlde, hayatın acıyla yoğrulmuş yüzünü dua ve umutla berkitmemiz gerektiğine inandığımdan olsa gerek. Gözlem önemli ama her şey değil tabii ki. Okumalarım kalemime yön veren belki de en büyük etkendir diyebilirim. Okuduğum iyi bir öykü ya da bir haber başlığı yeni metinler oluşturmama vesile olabilir. Özellikle çocuk edebiyatına yöneldiğim ilk zamanlarda kendime şöyle bir şiar edinmiştim: Hayatın her karesini çocuk gözüyle yorumlamayı öğrenmek. En ciddi meseleleri bile çocuk kalbiyle algılamaya çalışmak. Çocuklarla söyleşmek ve onların duygu ve düşünce dünyasına girebilmek… Yol haritamı böyle belirleyince, kaleme dökmek, işin eğlenceli tarafı oldu. Okudum ve meraklandım, aklıma takıldı, içimde bir şeyler kıpırdadı, bunu biraz düşüneyim diyebilen nesillerin inşasına biraz katkı…

Çocuklar yarının umudu deriz. Hemen her alanda çocuk gelişimi için projeler üretilmekte. Peki, iyi bir kitabın çocuk gelişimine katkısı nedir? Çocuğa kitabı sevdirmede neler yapılabilir?

Kitaplar, çocukları bilgilendiren, düşündüren, eğiten, öğreten ve de eğlendiren kaynaklarsa ve bir kitap amacına uygun kaleme alınarak yayınlanmışsa elbette çocuğun eğitimine müspet tesir eder. Söz uçar yazı kalır, denir. Bana göre doğru bir kitabın etkisi güzel hâl ve davranışlarımızın örnekliğine yakındır. Yani çocuğumuzdan iyi davranışlar görmek istiyorsak nasıl ona örnek olmamız gerekiyorsa hemen akabinde doğru kitaplarla tanıştırmamız da o kadar önemlidir. Tabii bunu yaparken çocuğu yalnızca edebiyatın her boyutuyla kuşatmak gerekir. Her çocuğun sevdiği tür başkadır. Biri macera severken, diğeri duygusal öykülerden hoşlanabilir. O yüzden önce bunu belirlemek ve özellikle yaş grubuna, ilgi alanına, sorduğu sorulara, merak ettiği konulara göre kitapları tasniflendirerek sunmak gerekir. Ancak bu şartlarda onların minik zihinlerini doğru yönlendirebilir ve olumlu sonuçlar elde edebiliriz.

Özellikle fuarları dolaştığımızda, çocuk kitaplarının hayli revaçta olduğunu görüyoruz. Peki, her kitap çocuklarımızın ihtiyacına cevap verir mi? İyi bir kitabın piyasaya çıkış serüveninde ülkemizde yaşananlar nelerdir?

Çocuk edebiyatı elbette özel bir alan. Fakat ülkemizde çocuk kitabı ve çocuk edebiyatı denince hâlâ aynı şey anlaşılmadığından, istenen nitelikte kitapların ortaya çıkması da biraz zaman alıyor. Bazen yazarlar, yayıncılar maksadını aşabiliyor, pek çok kitapta ticari kaygı ya da popülizmin etkileri göze çarpabiliyor. Bundan en çok da çocuklar etkileniyor doğal olarak. Mesela küçük bir okurum, Peygamberleri tanımak için okuduğu bir seride, karşılaştığı soyut kavramları resmeden sembollerden ürkmüş ve bir daha böyle kitaplar okumak istemediğini söylemişti. Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Nitelikli ve çağı yakalayan kitaplar genellikle iyi bir ekip çalışmasıyla ortaya çıkıyor. Yazar, editör, yayıncı, çizer, grafiker, gerektiğinde pedagog katılımıyla kolektif bir dayanışma gösterilirse ortaya çıkan ürün gayet güzel ve verimli oluyor.

Damla Yayınlarından çıkan seriniz “Süper İkizler”, çocukların ilgisini çekebilecek göz dolduran bir çalışma… Seriniz hakkında bizimle paylaşmak istediğiniz düşünceleriniz nelerdir?

Süper İkizler, bir aile ortamında, evin küçük kızı Ayşe’nin gözlemiyle, ikiz ağabeyleri Sacit ile Macit’in maceralarını anlatan, on kitaptan oluşan öyküler dizisi… Bu seriyi yazarken, hemen hepimizin evinde, okulunda, sokağında, kısacası hayatında yaşanan olayları eğlenceli bir şekilde anlatmaya çalıştım. Öykülerin özünde ise dostluk, sevgi, saygı, paylaşma, yardımlaşma, doğruluk, dürüstlük gibi temel değerlerimizi yansıtmayı hedefledim.

Tüm bunları yapmaya çalışırken amacım, öyküleri hayatın içinden kurgulayarak, çocuğa okuduğunu kendisiyle özdeşleştirmesini sağlamak, öykünün içine çekebilmek, öykülerle sebep sonuç algısını güçlendirerek hayal dünyasını genişletmek ve ufkunu açabilmekti.

Bu seride dikkate aldığım noktaları dört başlıkta toplayabiliriz kısaca… Süper ikizler, on kitapta elli öykü den oluşan bir dizi… Ve ben Ayşe, Sacit ve Macit kardeşler üzerinden öykülerimi kurarken, her metinde, öncelikle çocuğu iyiye ve doğruya götürecek bir mesajının olma sına, anlattığım konu üzerine gerektiği kadar bilgi vermeye, çocuğu okuduğu metin üze rinde düşündürmeye, zihninde neden, niçin, nasıl, ben olsam nasıl davranırdım sorularını uyandırmaya ve de tüm bunları yaparken sıkmadan eğlendirerek, zevkle okumasını sağlamaya özen gösterdim. Buna belki de didaktizme düşmeden değerlerimizi aktarmak da diyebiliriz…

Serimizin çocuklarımıza şimdiden hayırlı olmasını, keyifle okumalarını diliyorum.